Ne Şaka Ama

Bugün 1 Nisan, yani herkesin birbirine küçük oyunlar oynadığı, şaka yapmanın serbest olduğu o meşhur gün. Peki, bu gelenek nereden geliyor? Birçok rivayet var, ama en yaygın olanı Fransa’ya dayanıyor. 16. yüzyılda Papa XIII. Gregorius’un takvim reformuyla yılbaşının 1 Nisan’dan 1 Ocak’a alınmasına rağmen, eski sistemi kullananlara “Nisan Balığı” denilerek şakalar yapılmaya başlanmış. Oradan da günümüze kadar gelmiş.

Ama Türkiye’de işler biraz farklı. Bizim için son bir yılın her günü adeta 1 Nisan’dı. Ekonomiden siyasete, spordan günlük yaşama kadar “yok artık, bu da şaka olmalı” dedirten öyle olaylar yaşadık ki, bazen gülmekle ağlamak arasında kaldık. İşte son bir yılın en “şaka gibi” olayları. 

Yetkililer “enflasyon düşüyor” dedikçe, marketlerde fiyatlar yükseldi. Vatandaş markette fiyatları görünce “acaba yanlış ülkede mi yaşıyoruz?” diye kendini sorguladı. Aynı ürün bir hafta içinde üç farklı fiyatla satılınca, ekonomiyle ilgili söylenen her şeyin bir 1 Nisan şakası olduğu netleşti.

Bir köprü, bir hastane veya bir metro hattı. Açılış törenleri büyük gururla duyuruluyor. Ama birkaç ay sonra aynı yer yine açılıyor. “Daha önce açılmamış mıydı?” diye soranlara yetkililer, “O, test açılışıydı” diyor. Meğer her projenin üç farklı açılışı oluyormuş. Ön açılış, ana açılış ve hatırlatma açılışı.😂

Deprem bölgesinde insanlar evlerine kavuşacaktı, kimse mağdur olmayacaktı, yardımlar hızla ulaştırılacaktı. Ama aylar geçti, hala konteynerde yaşayan binlerce insan var. İlk günlerde verilen sözlerin çoğu unutuldu, bazı bölgelerde temel atma törenlerinden başka bir şey gerçekleşmedi. Ama olsun, en azından sosyal medyada paylaşılan “yardım çalışmaları” çok etkileyiciydi!

Seçim sürecinde her şey çok güzeldi. Maaşlar artacaktı, fiyatlar düşecekti, ekonomi şahlanacaktı! Ama seçimden sonra fiyatlar daha hızlı arttı, maaşlar yine enflasyona yenildi ve ekonomi sadece grafiklerde şahlandı. Yani seçim döneminde duyduğumuz her şey, büyük bir 1 Nisan şakasıydı.

Süper Lig, artık sadece futbolun konuşulduğu bir arena değil. Hakem kararları, federasyon açıklamaları, kulüp başkanlarının çocukça demeçleri, saha da birbirine gücü yetmeyenin saha dışında ağız dalaşına varan söylemleri…Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de “hakemler dövüldü mü, dövülmedi mi?” tartışması yaşadık. Skandal üzerine skandal yaşandı ama çözüm? O hala meçhul. Futbolseverler için tam anlamıyla “şaka gibi bir sezon”. 

Kışın gelen elektrik faturaları adeta bir korku filmi gibiydi. İnsanlar evde kombiyi açmaya korkarken, bazıları “faturayı açmadan iade etsem olur mu?” diye düşündü. “Tasarruf yapın” dediler, millet tasarruf etti ama faturalar tasarruf etmeyi reddetti. O kadar büyük rakamlar geldi ki, bazıları faturayı görünce “herhalde apartmanı satın aldım” diye düşündü.

Yılın en çok beklenen açıklamalarından biri: “Asgari ücrete zam geliyor!” Önce bir müjde havası, ardından zam oranı açıklanıyor ve herkes bir anlığına seviniyor… Ta ki yeni fiyatlarla tanışana kadar! Maaşlar artıyor ama enflasyon bir gülümsemeyle yanıt veriyor.“Benden kaçamazsınız!” Sonuç? Yine aynı noktaya dönüyoruz: Kazanıyoruz ama harcayamıyoruz.

Elektrikli araçların yaygınlaşmasıyla birlikte “yerli otomobil” büyük umutlarla piyasaya sürüldü. Ama fiyatlar o kadar yüksek ki, insanlar “uçan araba çıktı da bizim haberimiz mi yok?” diye düşünmeden edemedi. Arabalar uçmadı ama fiyatları gerçekten havalandı.

Eskiden insanlar fikirlerini özgürce dile getirebilir, eleştiri yapabilir, mizah yoluyla yanlışları gösterebilirdi. Bugün ise bir tweet atarken, bir köşe yazısı yazarken veya basit bir eleştiri yaparken birkaç kez düşünüyor. Çünkü bir cümle, yanlış anlaşılırsa ya da “rahatsız edici” bulunursa, mahkemede sonlanabiliyor. Mizah, eleştirinin en etkili yolu. Eskiden karikatüristler, komedyenler ve gazeteciler toplumun sıkıntılarını esprili bir dille anlatırdı. Ama bugün? İnsanlar kendi esprilerine bile şüpheyle yaklaşıyor!

Sosyal medyada “Bu tweet başıma iş açar mı?” diye düşünmeden paylaşım yapılamıyor. Basında sansür kadar, otosansür de yaygınlaştı. Yani insanlar, “Bunu yazarsam başıma bir şey gelir mi?” diye düşünerek yazmamayı tercih ediyor. En büyük şaka da bu değil mi?

Bizim için 1 Nisan takvimde bir gün değil, hayatın kendisi. Ekonomiden siyasete, spordan günlük yaşama kadar her şey tam bir “şaka gibi.” Ama en acı tarafı, bu şakaların gerçek olması.

Sevgiyle kalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir